18 Eylül 2015 Cuma

CAHİLİYE TOPLUMUNDA MESLEKLERİN ETKİSİYLE GELİŞEN KARAKTERLER



Cahiliye toplumunda tüm insan karakterleri belirli kriterlerin etkisinde kalarak gelişir. Bunların başlıcalarından biri de mesleklerdir. Çünkü meslek insanın toplum içerisindeki sosyal kimliğini ve sınıfını belirleyen en önemli etkendir. Kuran ahlakından uzak toplumlarda her insan mesleği, sosyal itibarı ve serveti ölçüsünde değer görür. Öyle ki yazılı bir kaynak olmamasına rağmen, cahiliye toplumunda tüm bu mesleklerin itibar sıralaması dahi bellidir ve herkes tarafından bilinir. Söz gelimi bir profesörün göreceği itibar bir işletmeciden, bir doktorunki bir modacıdan ya da bir mimarınki bir öğretmenden farklıdır. 

Bu sebeple, cahiliye toplumlarında mesleğini seçecek olan kişinin sadece kendi ilgi alanını ve yeteneklerini değil, aynı zamanda elde edeceği sosyal konumu ve göreceği itibarı da göz önünde bulundurması gerekmektedir. 

Meslek seçimiyle birlikte kişinin o güne kadar yaşadığı karakter tam bir değişikliğe uğrar. Artık seçtiği mesleğin karakterini yaşamak durumundadır. Çünkü cahiliye sistemi kendisine bu karakteri uygun görmüştür. Eğer gerçekten de toplumda bir yer edinmek ve bir yerlere gelmek istiyorsa karakterini değiştirmeli ve bu kimliğe bürünmelidir.

Böylesine bir karakter değişimi toplumun neredeyse hiçbir üyesi tarafından kınanmaz. Aksine bu yeni karakter ne kadar iyi uygulanırsa o kadar takdirle karşılanır. Bu durumda kişinin giyim tarzından, yürüyüşüne, oturuşuna, ses tonuna, üslubuna kadar herşeyi mesleğini temsil eder. 

Bunun yanında her mesleğin "meslek adabı" adı altında anılan kendine has çarpık anlayışları da vardır. Dolayısıyla seçtiği meslekte başarılı olabilmek ve bir yerlere gelebilmek isteyen her insan bu "adap" olarak tanımlanan cahiliye kurallarına uymak zorundadır. Elbette burada kastedilen dürüst, samimi, çalışkan bir insanın gösterdiği edep veya uyguladığı ahlaki kurallar değildir. Cahiliye toplumunda kastedilen meslek adabı, kimi zaman gayri meşru kazançları, kimi zaman mesleğin getirdiği kibir ve enaniyeti, kimi zaman ezikliği, kimi zaman dürüst olmamayı makul gören ve aslında adapla hiçbir bağlantısı olmayan bir kavramdır. 
Ayrıca şunu da önemle belirtmek gerekir ki, cahiliye toplumunda çeşitli sebeplerden dolayı bu kuralların dışına çıkan insanlar da vardır. Bu kimseler prensipleri ya da hayat tarzları nedeniyle mesleklerinin karakterlerine yön vermesine izin vermeyebilirler. Ancak bu çok küçük bir azınlıktan ibarettir. Nitekim bu karakterleri ortaya koymaktaki asıl amaç da zaten şahısları değil, Kuran ahlakından uzak bir toplumun büyük bölümüne hakim olan çarpık anlayışı deşifre etmektir. 

Meslekleri anlatmaya geçmeden önce üzerinde durulması gereken son derece önemli bir konu daha vardır: Bu bölümde detaylandırılacak olan konular mesleklere yönelik bir eleştiri niteliğinde değildir. Elbette insanların bir toplum olarak yaşayabilmesi için herkesin belirli bir mesleği olmalı, her insan kendi yetenekleri ve istekleri doğrultusunda hizmet vermeli, topluma faydalı bir insan olmalıdır. Bu noktada önemli olan şudur: İnsanları mesleklerine göre değerlendirmek, ona göre bir sınıflandırmaya koymak yanlıştır. Bunun yanı sıra insanların sahip oldukları mesleğe göre kendi şahsiyetlerinde oynama yapmaları çarpık bir mantıktır. Unutmamak gerekir ki, her insan kendisini yaratan Allah'a karşı sorumludur. Doğru olan da Allah'ın Kuran'da gösterdiği yollarla insanları değerlendirmektir. Kuran'da insanlar arasındaki üstünlük ölçüsü ise şöyle verilmiştir:

Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca (Allah'tan korkup-sakınma konusunda) en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır. (Hucurat Suresi, 13)

Yukarıdaki ayette görüldüğü gibi insanlar ancak takvalarından, Allah'a olan yakınlıklarından, gösterdikleri derin bağlılıktan sorumlu tutulacaklardır. Bir kişinin erkek veya kadın olması, genç veya yaşlı olması, doktor veya sekreter olması o kişinin hesap günü sorguya çekileceği konular değildir. Herkes kendi bulunduğu şartlar içerisinde Kuran'a uymakla, Allah'ın emrettiği şekilde yaşamakla, Kuran ahlakına uygun bir karakter geliştirmekle sorumludur. 
İşte bu bölümde yanlışlığına dikkat çekilecek olan konu da kişilerin Allah'ı, hesap gününü, Allah'ın dinini unutup, geçici olan dünya hayatına kapılmaları ve kendilerine göre birtakım değer yargıları geliştirmeleridir. Ve ardından da çarpık değerler doğrultusunda karakterlerini, yaşantılarını belirlemeleridir. Mesleklere göre değişen bu cahiliye karakterlerini detaylandırmadan önce genel anlamda topluma hakim olan iş kadını ve iş adamı karakterini incelemekte fayda vardır.

İŞ KADINI KARAKTERİ

İş kadını karakteri, cahiliye ahlakının yaşandığı bir toplumda ev kadını karakterinden daha çok itibar görür. Çünkü cahiliye ölçülerine göre, ev kadınından daha önemli idealleri ve daha kayda değer sorumlulukları olduğu düşünülür. Nitekim iş kadını olmaya karar veren kişinin asıl amacı da, ev kadını kimliğinden ve bu kimliğin bazı kimselerde neden olduğu kompleksten kurtulup kendince daha itibarlı bir konuma gelebilmektir. Bu yanlış düşüncede olan insanlara göre iş hayatı kendisine herşeyden önce farklı bir kimlik kazandıracak, "kendi ayakları üzerinde durmasını" sağlayacak ve onu erkeklerle büyük ölçüde eşit şartlara getirecektir. 

Nitekim cahiliye toplumunda bir iş kadınından beklenen de budur. Din ahlakından uzak yaşayan insanlar için en önemli kıstas maddi güç yani para olduğu için, bu imkana sahip kadınları diğerlerinden üstün görürler. Bu insanların sahip olduğu ahlak değil, sahip oldukları banka cüzdanları, tapular, şirket yetkileri bir saygı sebebidir.

İşte cahiliye ahlakına sahip toplumdaki bu kıstasların farkında olan iş kadınları da işlerine büyük bir hırsla sarılır ve sahiplenirler. Mesleklerinde ne kadar başarılı olurlarsa o kadar şahsiyet kazanacaklarına inanırlar. Bu nedenle de işyerindeki herkese karşı kendilerini ispatlama yarışına girerler. Eğer o işyerinde çalışan erkeklerin üst kadrosuna geçebilirlerse bunu büyük bir başarı olarak kabul ederler. Bu durum kendilerince çok önemli bir fırsattır. Etraflarına sürekli emirler yağdırır, yanlış yapılan ya da geciken bir iş olduğunda bu kimseleri herkesin ortasında azarlamaktan çekinmezler. Bir yandan erkeklere karşı kendilerini bu şekilde ispat etmeye çalışırlarken bir yandan da işyerindeki kadınlarla rekabete girişirler. Her fırsatta onların beceriksizliğini dile getirerek kendilerini ön plana çıkarmaya çalışırlar.

Ev kadınlarının toplumdaki imajına sahip olmadıkları için kazançta olduklarını zannederler. Oysaki değişen çok az şey olmuştur, temelde yaşadıkları, cahiliye ahlakına sahip kadın karakteri yine aynı şekliyle durmaktadır. Değişen sadece mekanlar ve kişiler olmuştur. Evinin, ailesinin sorunlarını kafasına takıp, kocasıyla ya da annesiyle çekişen ev kadını gitmiş, yerine iş yerindeki sorunlarla ve çalışanlarla rekabete girişen, kendini ispatlamaya çalışan iş kadını gelmiştir. Dedikodular, çekişmeler, kıskançlıklar ya da duygusallıklar aynı hızıyla devam eder. Çünkü insanın içinde bulunduğu sıkıntılı yaşamdan, karanlık ruh halinden kurtulabilmesi cahiliyenin bir karakterinden diğerine geçmesiyle değil, ancak ruhunda Kuran'a uygun bir değişiklik yapmasıyla mümkün olabilir. İşte, cahiliye ahlakını yaşayan iş kadınları bu önemli gerçeği göz ardı ettikleri için yine cahiliyenin tüm sıkıntı ve azaplarını yaşamaya devam ederler. 

Mümin kadın ise bu önemli gerçeğin farkındadır. Kendini geliştirmek için dikkatini hayatında yapacağı teknik değişikliklere değil, ruhunda ve ahlakında yapacağı atılımlara verir. Bu nedenle de sürekli bir ilerleme kaydeder. Bunun dışında çoğu cahiliye kadınında olduğu gibi komplekslere sahip değildir. Çevresindeki diğer kadınlarla, işyerindeki erkeklerle veya çeşitli insanlarla maddi değerler ve dünyevi ölçüler için rekabete girmeye tenezzül etmez. Böyle bir tavır için hiçbir gerekçe de yoktur. Çünkü din ahlakında erkek-kadın rekabeti, bir tarafın üstünlüğü ya da eksikliği gibi bir kavram yoktur. Her ikisi de kendi yaratılışlarına uygun hareket ederler. Birbirlerine benzemeye değil, Kuran'da tarif edilen mümin modeline uymaya çalışırlar. Allah Katında da müminlerin arasında da sadece imanları ve güzel ahlakları ölçüsünde değer görürler. Ve kadın erkek tüm müminler sadece hayırlarda yarışırlar. 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder