
Oysa bu tamamen batıl
bir inançtır. Çünkü dünya hayatı bir imtihan ortamı olarak yaratılmıştır. Allah
dünya hayatını insanlara özellikle çekici gelecek şekilde yaratmış ve pek çok
nimetle süslemiştir. İnsanların kimisi bu güzelliklerin Allah'tan olduğunu
bilecek ve bu geçici nimetleri O'na şükrederek kullanacak, asıl amacı ise dünya
hayatında Allah'ın hoşnutluğunu kazanacağı işler yaparak ahireti kazanmak
olacaktır. Kimi insanlar da dünya hayatının bu sahte süslerine aldanacak ve tüm
bunların Allah'tan olduğunu unutarak ahiret hayatını göz ardı edecektir.
İşte cahiliye toplumu, bu ikinci alternatifi
seçip tüm ideallerini sadece dünya hayatı üzerine kuran kimselerden oluşur. Söz
konusu kişilerin ileriye yönelik planlarının hiçbirine ahiret hayatı dahil
değildir. Allah onların bu tercihlerinin sebebini ise bir ayette şöyle
açıklamıştır:
Bu, onların dünya hayatını ahirete
göre daha sevimli bulmalarından ve şüphesiz Allah'ın da inkar eden bir
topluluğu hidayete erdirmemesi nedeniyledir. (Nahl Suresi, 107)
Ayette de bildirildiği gibi, dünya hayatı bu
insanları aldatır ve daha sevimli görünür. Allah'ın insanlara bir nimet ve bir
deneme olarak yarattığı tüm imkanlar cahiliye insanlarını kandırır. Ve onlar da
Allah'a karşı yükümlü oldukları sorumlulukları unutarak bu hayata dalıp
giderler.
Cahiliye insanlarını bu şekilde tutkuyla
oyalayarak gaflete sürükleyen konular ise belli başlıdır. İyi bir hayat
yaşayabilmek, zengin olabilmek, itibar ve mevki edinip toplumda saygın bir yere
gelmek, iyi bir evlilik yapıp övünebilecek çocuklara sahip olmak… İşte cahiliye
insanının sonsuz ahiret hayatına tercih ettiği konular bunlara benzerdir.
Elbette tüm bunlar her insanın dünyada sahip
olmak isteyeceği meşru nimetlerdir. Ancak cahiliye insanının burada içerisine
düştüğü büyük bir yanılgı vardır. Bu gibi kişiler, tüm bunların gerçek
sahibinin sadece Allah olduğunu, bu nimetleri Kendisi'ne şükrederek kullanmaları
için verdiğini ve asıl hedeflenmesi gereken hayatın ahiret olduğunu unuturlar.
Cahiliye insanlarının bu gerçeklerden uzak
yaşamaları ise, onlara basit ve sıradan bir dünya oluşturur. Dünya üzerindeki
birçok insan bu belli başlı birkaç idealin peşindedir.
Herkesten daha üstün
olabilmek, daha fazla para kazanabilmek ve dünyadan daha fazla yararlanabilmek
için çoğu zaman pek çok ahlaki ve insani özelliklerinden rahatlıkla taviz
verebilirler. Bu da onlara sandıkları gibi iyi bir hayat değil, aksine zor bir
hayat getirir. Ellerinde dünya hayatında değer gören ne kadar çok nimet olursa
olsun, geliştirdikleri bu kötü karakter nedeniyle bu nimetlerden umdukları
zevki alamaz ve bunları kendi lehlerinde kullanamazlar. İçerisine düştükleri
çıkar savaşı bunu engeller. Nimetlerin sadece kendilerine ait olmasını isterler
ve bu konuda delice bir hırsa kapılırlar. Bu da onlara ellerindekiyle
yetinemeyen tatminsiz bir karakter getirir.
Bu hırs ve yarış içerisinde dünya hayatının
nimetlerinden daha da fazla istifade edebilmek için koşuştururlarken, yavaş
yavaş hastalıklarla ve yaşlılık alametleriyle karşılaşmaya başlar ve bir süre
sonra ölüm gerçeği ile yüzleşirler. Bu aşamadan sonra ise dünyadakinin aksine,
para, mevki ve itibar gibi kavramların hiçbir işe yaramayacağı ve sadece
Allah'ın rızasını kazanmak için harcanan çabaların karşılık göreceği ahiret
hayatı ile karşılaşırlar. Ayetlerde bu gerçek ile karşılaştıklarında, hayatları
boyunca Allah'a yönelmeyi göz ardı edenlerin ebedi pişmanlıklarından şöyle
bahsedilir:
O inkar edenler Müslüman olmayı
nice kereler dileyecekler. Onları bırak; yesinler, yararlansınlar ve onları
(boş) emel oyalayadursun. İleride bileceklerdir. (Hicr Suresi, 2-3)
CAHİLİYE TOPLUMUNUN ALLAH İNANCI
Cahiliye toplumunu oluşturan insanların
tümünün yaşam stili ve dünyaya bakış açıları bir değildir. Aralarında din
ahlakını hiç bilmeyen insanlar olduğu gibi, din ahlakını tanıyan ve Allah'ın
pek çok hükmünden haberdar olan insanlar da vardır. Hatta bunların büyük bir
çoğunluğu da kendilerine sorulduğu zaman Allah'a inandıklarını söylerler:
De ki: "Eğer biliyorsanız
(söyleyin:) Yeryüzü ve onun içinde olanlar kimindir?"
"Allah'ındır" diyecekler. De ki: "Yine de öğüt alıp-düşünmeyecek
misiniz?" De ki: "Yedi göğün Rabbi ve büyük Arş'ın Rabbi
kimdir?" "Allah'ındır" diyecekler. De ki: "Yine de
sakınmayacak mısınız?" De ki: "Eğer biliyorsanız (söyleyin:) herşeyin
melekutu (mülk ve yönetimi) kimin elindedir? Ki O, koruyup kolluyorken Kendisi
korunmuyor." "Allah'ındır" diyecekler. De ki: "Öyleyse
nasıl oluyor da böyle büyüleniyorsunuz?" Hayır, Biz onlara hakkı getirdik,
ancak onlar gerçekten yalancıdırlar. (Müminun Suresi, 84-90)
Ancak bu kimseler dilleriyle tasdik ettikleri
bu gerçeği kalpleriyle reddederler. Bu nedenle de Allah'a gerçek anlamda iman
edip O'nun beğendiği gibi bir hayat sürmezler. Allah'ın rızasını kazanacak
işler yapmak yerine kendi isteklerini tatmin etmek için yaşarlar. Ağızlarıyla
iman ettiklerini söylemeleri ise vicdanlarının açıkça bu gerçeği görmesi
nedeniyledir. Dünya üzerinde baktıkları her yerde, yaptıkları her araştırmada,
buldukları her yeni detayda kendilerine ait olmayan üstün bir akılla
karşılaşırlar. Dünyadaki hiçbir şeyin tesadüf eseri ortaya çıkmış
olamayacağını, en ince detayına kadar her varlığı üstün bir Yaratıcı olan
Allah'ın yaratmış olduğunu anlarlar. Tüm olayların sadece Allah'ın kudreti ve
hakimiyeti altında yürütüldüğünü açıkça görürler. Bu nedenle de vicdanen
Allah'ın varlığını tasdik ederler. Ama buna rağmen din ahlakını yaşamaya
yanaşmamalarının nedeni ise Kuran'da şöyle açıklanmıştır:
Vicdanları kabul ettiği halde,
zulüm ve büyüklenme dolayısıyla bunları inkar ettiler. Artık sen, bozguncuların
nasıl bir sona uğratıldıklarına bir bak. (Neml Suresi, 14)
Cahiliye toplumundaki insanların bir kısmı da
Allah'ı açıkça inkar etmeye kalkışır. Onlar da içinde yaşadıkları evrendeki
kusursuz düzenin rastlantılar sonucu ortaya çıkamayacağını bilir. Fakat bu
kimseler vicdanlarını tamamen kapatmışlardır. Bu konuda kendileri için
geliştirdikleri çözüm ise Allah'ın varlığının delillerini görmezlikten gelmeye
ve düşünmemeye çalışmaktır. Onları her zaman doğruya yöneltmeye çalışan
vicdanlarını susturabilmek için de birtakım mazeretler öne sürerler. Fakat bu
mazeretlerinin hiçbir açıklaması yoktur. Bunlar sadece inkarlarına bir kılıf
bulmaya yöneliktir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder